Kale
- Alp Şahin
- 16 Oca
- 2 dakikada okunur
Bir kaleydim ben, öylece yerleştirilmiş. Prensesi korumakla yükümlüyken onu korkutmuş bir kale. Seslerini bile duymamıştım ilk duvarlarıma yaklaştıklarında. Düşman önce lağımcılarını kullandı bana karşı. Duvarlarımda patladı kaygı barutları. Ağırdan ala ala özenle patladılar, içime işlendi kaygılar. Kalesin sen, hiç mi duvarların yıkılmadı, az mı uğraşmadın bunlarla deyip döndüm düşman hatlarına. Tam başlayacakken her şeye yeniden, onaracakken duvarlarımı bir hengame ile girdi içeri ayrılığın askerleri. Tartışmalar ve kavgalardı silahları. Yıkılıyordum. Bir korkuyla prensesi son gücümle korumaya giderken fark ettim orada olmadığını. Arkamı döndüğümde anladım, bir kale değil ancak bir şeyler uğruna savaşabilecek bir asker olduğumu. Korumama ihtiyacı olan bu kadın aslında düşmanın kendisiydi, bunca zaman bilmiyormuş gibi bir tepki verdim. Olmuyor yani bizden dedi prenses. O kadar yorulmuştum ki tereddüt bile etmeden olmuyor dedim. O anda bitti görevim, azat edildim.
Böyle bitti. Bana yanlış biçilmiş bir görevde sevdiğim kadını korumaya çalıştım ama kaleler bir o kadar da yıkılmak için değil midir? Bir asker olabilirdim ancak ama bu da yetmezdi bir prensese herhalde. Savaşmanın yorgunluğuyla Konur’un bir apartman barında biramı yudumluyorum şu an. Koca bir boşluk, büyük bir özlem var içimde. Beynimin içini ajite bir rûya ile süsleyen bu orta çağ dünyası sadece parçaları birleştiriyor kafamda. Dokunduğum ilk teni kaybetmek bu dünya biraz. Biraz gerçekçi bir farkındalık, vicdan mastürbasyonu, uygun bir kapanış… Lakin, farkındayım ki evime girmekten çekindiğim için kendimi attığım bu bardır gerçek olan. Düşünmemek için boşaltılan şişeler, aranan hobiler, bitmeyen tartışmalardır bu hayat. Şişenin dibi görünürken kalkıyorum gerçeğimin yanından.
Yaralıyım, yorgunum ama ölmedim galiba. Yanımdan hiçbir kaygısı olmadan, bacaklarını kontrol etmeye bile gerek duymayan çocukta görüyorum yıkılmadığımı. Kafamda her şey bitmemiş gibi çalan umutlu aşk şarkısında duyuyorum hayatta olduğumu. Gecenin esintisinde bir zamanlar sevdiğim ile yürüdüğüm hayat yolundan geçerken kucaklanmayı hak eden ağaçlar, dimdik duruyorlar yanımda. Onların gücüyle yürüyorum bu yollarda. Bir doğum müjdesi, bitiş düdüğü, başlangıç denizi bu gece. Orta çağdan bugüne kadar verilen bu savaşta anladım ki insanı geçmiş yıkmıyor. Kaçtığım ev, dibini gördüğüm şişeler, beni zehirleyen sigaralardır insanı bitiren. Düşünce çemberimi geçmişten almalı ve bugünden geleceğe doğru çekmeli. Bunu yaptıkça ne düşman kalır ne kale ne de asker ortada.
Comments